Amin Maalouf Ve Tarihi Roman Yazarlığı

Image for post

Tarihî romanlar, konuları itibariyle diğerlerinden farklılık arz eder. Elbette ki yazarlar kendi dünya görüşlerini, kültür ve yaşam izlenimlerini de bu tarihî romanlara yansıtacaklardır. Bu gibi eserlerde her ne kadar cazip olmak ve çok satmak amacı varsa da, “kendi gibi düşünenleri çoğaltmak, yani iknacı olmak” amacı da bulunmaktadır. Önemli olan bu gibi eserlere önyargıyla yaklaşmak yerine, okunulanı anlayarak bilgi artırımına yararı olduğu belirlenen yerlerini almak daha uygun olur. Bunun da, objektif düşünebilme yetisiyle doğrudan bağlantısı olduğu açıktır. Bazı eserlerde zihin kirliliğine, bilgi kirliliğine yol açabilir endişesi taşınsa da, bireysel tavır ve yetiye bağlı araştırma eğilimi, büyük bir olasılıkla mutlu sonu tayin edecektir. Amin Maalouf’un tarihî romanları da bu şekilde değerlendirilmeli, tarihteki olayları kendi dünya görüşün da) yaşayan Maalouf’un eserlerinde ayrılık, şleşebilsin. Bence bu da mümkün. Ortada bir komplo yok, birileri imal e ek okunmaktadır. Ancak, bunca ilgiye rağmen yazarın sanatı, edebî e bağlı kalarak anlattığı ve zaman zaman da tarihî verilere uygun düşmeyen tasvirlere eserlerinde yer verdiği unutulmamalıdır.

Eskiden doğu kültürü, batılı gezginlerin anlatımıyla öğrenilirdi. Şimdi ise, bazı doğulu yazarlar, eski sömürge sahiplerinin diliyle doğuyu onlara anlatıyorlar. Amin Maalouf, tarihî roman yazan ünlü yazarlardan birisidir. Ününü romanlarında tarihsel olayları işleyerek kazanmıştır. Hıristiyan bir Arap olan romancı, ekonomi ve toplum bilimi okuduktan sonra gazeteciliğe başlamıştır. 1976'dan beri de Paris’te yaşamaktadır. Çeşitli yayın organlarında yöneticilik ve köşe yazarlığı yapmış olan Maalouf, bugün vaktinin çoğunu kitap yazmakla geçirmektedir. Tarihinde büyük işgaller yaşamış bir coğrafyanın çocuğu olarak doğan ve sonra işgalcilerden birinde (Fransa’ da ) yaşayan Maalouf’un eserlerinde hüzün, kendini arama ve aidiyet önemli bir yer tutar. Özellikle arayış, neredeyse bütün eserlerinin ortak temasıdır.

O, hayata yaklaşımı gayet olumlu olan, başına iyi bir şey geldiği zaman mutlu olan, yaşadığı toplumun diliyle ve kültürüyle barışık biridir. Hayata karşı teorisyenlikten ziyade pratisyen bir yaklaşımı söz konusudur. Amin, kendisini şu şekilde tanıtmaktadır: “Bence gerçeklik karmaşık. Ben tepkileri doğru ve yanlış diye ayırmıyorum. Sadece kişisel bakışımı söylüyorum. Kültür küreselleşiyor. Buna karşı koymak bence boşuna, durdurmak imkânsız. Bu küresel kültürün yabancı ve düşman görülmemesi için, farklı kültürlerin özelliklerini de içermeli ki, herkes özdeşleşebilsin .Ortada bir komplo yok, birileri imal etmiyor bu kültürü, kendiliğinden oluşuyor. Bizim de ona katkımız olabilmeli” .

Image for post

Eserlerini kurgularken, kahramanların bulunduğu kültür ortamlarını üstün gözlem ve araştırma yeteneğiyle yansıtmaktadır. Kültürel motifler, eserlerini tamamlamakta ve onların bütünleyici bir parçası olmaktadır. Gerek çağdaş gerekse tarihî Akdeniz kültürü onun romanlarında bir “harç” vazifesi görmektedir. Akdeniz’i tarihî mekân olarak romanlarında kullanan bir yazar; elbette, doğrudan veya dolaylı bir şekilde Osmanlılardan söz edecektir. Ancak Maalouf, Osmanlılardan söz ederken objektif bir perspektiften değil, daha çok oryantalist bir bakış açısından yola çıkar. Ölümcül Kimlikler 5 ‘ den öğrendiğimiz kadarıyla yazarın büyükannesi Türk’tür. Bir şekilde Türklerle kan bağı olan yazarın böyle bir bakış açısına niçin sahip olduğu önemlidir.

Amin, romanlarında çeşitli dönemleri çok stratejik olarak kurgulamaktadır. Afrika’lı Leo’da Arapların Endülüs’ten kovulmasını, Semerkant’ta ise İran’da 20. yüzyıl başında gerçekleşen demokratik anayasa devrimi gibi konuları ele almaktadır. Bu olaylar arasındaki ortak noktalar hep kopuş dönemleridir. Ona göre, şimdi de tarihtekilere benzer bir geçiş dönemi yaşanmaktadır. Çağımızda alıştığımız birçok şey yok olmakta, tam kontrol edilemeyen yeni eğilimler doğmaktadır . Onun yazılarında bir çeşit geçiş dönemi edebiyatı sergilenmekte ve insanlar arasında yeni teknolojik gelişmeler yeni ilişki tarzları yaratmaktadır .

Image for post

Maalouf’un eserleri, okuyucuları tarafından genel itibariyle iyi ve güzel olarak nitelendirilmekte, okunurken iyi vakit geçirildiği söylenmektedir. Ancak yazarın kitapları birçok tarihî yanlışı da içermektedir7 . Yazar, ya bazı söylentileri kesin olarak yazmakta, ya da tamamıyla yanlış birtakım tarihsel olaylar sunmaktadır. Yazarın kitapları tüm övgüleri hak etmekle beraber içinde yukarıda sözü edilen bir takım yanlışların olması olağan netice olarak kabul edilmelidir. Çünkü onlar, bir ders kitabı değildir. O, popüler olma çabası içinde eserlerini yazmış olmalıdır. Hem Arap hem de Hıristiyan olması da, bu popüler olma yolunda kendisine epey yardımcı olmuş gibi görünmektedir. Daha doğrusu o, kendi kimliğini eserlerinde farklı şekillerde kullanmıştır. Onun doğuda doğan ancak batıda eğitim alıp yaşayan birisi olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bu bağlamda da o, doğu gelenekleri ile büyütülen ama batı eğitimi alan bizlere daha yakın düşmekte ve görünmektedir.

Maalouf’un eserlerinde geçen ve bazı eleştirmenlerce Türk düşmanlığı olarak yorumlanan birtakım sözleri vardır. O, kendisiyle yapılan bir söyleşide bunu şu şekilde açıklamaktadır: “Benim çocukluğumda Lübnan’daki eğitim sistemi içerisinde Osmanlı İmparatorluğunun çok olumsuz bir imajı vardı. Neden geriyiz? Osmanlılar yüzünden. Neden demokrasiye geçemedik? Osmanlılar yüzünden. Neden iç savaşla birbirimizi yiyoruz? Osmanlılar yüzünden. Osmanlılar farklı toplulukları birbirine düşman etmiştir. Bugün ise, bu olumsuz bakış değişmiştir. Ben, bunun tarihin bir karikatürü olduğunu, işlerin bu kadar basit olmadığını gördüm. Bundan dolayı Yavuz Sultan Selim’i Afrika’lı Leo’da olumsuz bir tip olarak çizmedim. Semerkant’ta Abdülhamit’i, başkalarının gözüyle çok uzaktan verdim”8 . Onun da belirttiği gibi, bu romanlara bir kültür birikintisi gözüyle yaklaşılmalı, ancak bu kitapların ne tarihî ne de kültürel bir gerçeklik sağlamak zorunda olduğu düşünülmeli, bütün bunlardan da öte onun kitapları, kitapların iç kapağındaki roman ibaresiyle algılanmalıdır .

Amin’in eserlerinde tarih ve aşk iç içe olarak ele alınmaktadır. Tarih ve aşkın birbiriyle bu kadar iç içe olması da insanda devamlı bir okuma isteği doğurmaktadır. Onlar, aşk romanları okuyanlara tarihi sevdirmekte, tarih okuyanları da aşk ile birleştirmektedir . O, tarihi olayların geçtiği zamanı sosyal ve kültürel çevre ile ele almakta, böylece romanları canlı ve akıcı bir anlatım kazanmaktadır .

Tüm yazım boyunca da bahsettiğim gibi Maalouf’un kitaplarına öğretici bir tarihi belge gözüyle değil de edebi yönü zengin eserler olarak bakmak gerekir . Kitabın geçtiği tarihi yeri anlatışı , betimlemeleri , kurgusu ve alıntı yapılabilecek sayısız satırla birlikte Amin Maalouf ‘un edebiyat dünyasının parlayan yıldızlarından biri oluğu kanaatindeyim . Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim .

“Ne zaman bir gemi yanaşsa rıhtıma
Ve bir bırakılmışlık duygusu salıyor içime,
Kıyıdan uzaklaşıp giden her yelkenli.”

Image for post
Photo by  on 

Yararladığım Kaynaklar ;

  • MAALOUF, Amin, Afrikalı Leo
  • Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri
  • Beatrice’den Sonra Birinci Yüzyıl
  • ORTAYLI, İlber, “Tarihî roman Furyası”
  • Jonathan Riley-smith , What Were the Crusades
  • Joseph Von Hammer , Histoire de l’Empire ottoman

Yorumlar